Günümüzde insanların ulaşmaya çalıştığı en önemli ihtiyaçlardan birisi sağlıklı olmaktır. Kişiler artık sağlıklı olmak adına kazandıkları paraların büyük bir kısmını beslenmeye, spora, sağlık kuruluşlarına, estetik merkezlere, kozmetik ürünlere ve bunun gibi birçok sağlık ile ilişkilendirilen alanlara harcamaktadır.
Tüm bu harcamaların ortak noktasında ise “güzel bir dış görünüme sahip olmak” yatmaktadır. Peki, pürüzsüz bir cilde sahip görünmenin, sıkı ve kaslı bir vücuda sahip olmanın, dik bir duruş sergilemenin, mükemmel beslenerek incecik bir bele sahip olmanın sağlıklı olmak ile ne kadar ilişkisi vardır?
Carl Elliott, “İyiden Daha İyi” adlı kitabında şöyle yazıyor; “Günümüzde birçok insan çocuklarına bile daha az zaman ayırmak pahasına bazı tercihler yapıyor. Örneğin; kariyerinde çıkabileceği en üst noktaya ilerlemeye veya sıkı diyetler uygulayıp spor salonlarında ağır egzersizler yaparak dış görünüşlerini iyileştirmeye mecbur hissediyor.” Çünkü artık daha sağlıklı olmak için daha iyi bir dış görünüme sahip olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Böylece toplum tarafından daha çok kabul göreceğimize inanıyoruz.
Doğadaki diğer canlıların dünyasına baktığımızda; biyolojik açıdan değerlendirilen cinsel seçilimler de bile canlıların, dış görünüşlerinin eş seçme ve ilişki kurma açısından en önemli faktör olarak değerlendirildiğini görmekteyiz. Çünkü dış görünüm, genlerimizin daha sağlıklı olduğu izlenimini yaratır. Bu yüzden tavus kuşu gibi cinsel seçilime maruz kalmış canlılar daha renkli, daha parlak bir görünüme sahip olurlar. (Cinsel seçilim hakkında detaylı bilgi için bkz. Geoffrey Miller- Sevişen Beyin)
Geoffrey Miller, kitabında şunları söylüyor:
“Cinsel seçilim neden önemlidir? Çünkü adaptasyon gerektirir. Hasta bir canlı, adaptasyon sağlayamaz.”
Dijital dünya artık sağlığa karşı bakış açımızı o kadar değiştirmiş durumdadır ki; artık sağlık derken Health, Healthy Living, Men’s Health ve Women’s Health gibi dergilerdeki mankenlerin bizlere önerdiği gibi dış görünüşümüzün şahane bir halde olmasına odaklanıyoruz. Bu sayede daha sağlıklı olduğumuzu düşünmelerini, yani “ bakın ben adaptasyon sağladım” demek istiyoruz. Her ne kadar estetik bir görünüm sağlıklı bir vücudun temsilcisi olsa da dış görünüm, buz dağının aslında sadece görünen kısmıdır. (Daha fazlası için bkz. Jonathan M. Metzl- Yeni Bir Erdeme Dönüşen Sağlığa Karşı)
Fark ettiniz mi? Eskiden insanlar hasta olduklarında ve sağlıklarına kavuşmak istediklerinde sağlık hizmetlerine başvururlardı. Oysa günümüzde tam aksine sağlık hizmetleri bizlere ulaşmaya çalışarak bizi “daha” sağlıklı yapmaya çalışıyor. Bunu yaparken en etkili silahları ise estetik görünümlü mankenler ve sihirli ilaçlar!
“Sağlık” kelimesi altında devlet, ilaç, sigorta ve medya sektörlerinin çıkarları söz konusu olsa da; her ne kadar bunlara ciddi yatırımlar yapıyor ve sağlığımızı bir ticaret ürünü olarak kullanıyor olsak da iyileşmeyen tek şey var, O da, sağlığımız. Umut mekânları adlı kitabında David Harvey, bunun nedenini kapitalizmin sağlığa bakışına bağlıyor. Harvey’e göre reklamlarda pazarlanan ilaçlar, sağlıklı olmayan bedeni iyileştirmekten ziyade kişilerin işe gidebilecek hale gelmelerini sağlamak adına çalışır. Yani ilaçtan beklenen yarar iyileşme, sağlığa kavuşma değil; ayakta kalma, gelir düzeyini korumasının sağlanmasıdır.
Paradoksal olarak sağlıklı olmak adına sürekli dikkatli bir biçimde hareket etmek de yine ayrı bir sorundur. Günümüzde buna ortoreksiya denir. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü bu sorunu taşıyanların, gün içerisinde yediği her yiyeceğin, içeceğin kalorisini, besin değerini, kahvaltı saatlerini, öğün vakitlerindeki gecikmeleri, beden ölçüleri, attığı adımları, yediği yiyeceğin miktarlarını, tek tek her ürünün içerisindeki faydaları ve zararlarını ince eleyip sık dokumalarına karşın bugün halen kilo ve sağlık problemleri yaşadıklarını görüyoruz.
Bunun nedeni aslında sağlık derken ne düşündüğümüzü bilmiyor olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Gazete, televizyon ve dergilerde sağlık adına bir anlatım yapıldığında genelde ilk bahsedilen şey beslenme olmaktadır. Ancak bunun yanında çok az insan hareket ve sağlık arasındaki ilişkiden bahseder. Eğer sağlıklı olmak için tek bir faktör etki sağlıyor olsaydı bu muhtemelen hareket etmek olurdu.
Peki, sağlık nedir? Öncelikle şunu belirtmek gerekir. Sağlığın evrensel bir tanımı yoktur. Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık, hastalık veya sakatlık gibi herhangi bir problemin bulunmaması durumundan ziyade fiziksel, zihinsel ve sosyal bir refah durumunda olmaktır.
Burada bahsedilen fiziksel refah, iyi bir fiziksel uygunluğa, yani kuvvet, esneklik, denge, koordinasyon, dayanıklılık gibi fitness becerilerine sahip olmayı, zihinsel olarak iş, aile ve diğer çevresel stres faktörleri gibi durumlardan uzak kalmayı veya bunu yönetebilmeyi, sosyallik açısından da aktif ve bir arada olmayı belirtir. Diğer araştırmacılara göre ise fiziksel, sosyal ve mental sağlığın dışında manevi, duygusal, mesleki, felsefi, kültürel, sosyo-ekonomik, çevresel, eğitim, beslenme, hastalık ve sakatlık önleyici gibi birçok boyutu da bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur ki sağlık, esasında göreceli bir kavramdır. Herkes için her niteliği taşıması gerekmeyebilir ve ortalama insanı baz alarak verilen referans sağlık değerleri (Örneğin; Vücut kitle indeksi, Boy-kilo oranı, beslenmede alınması gereken gramlar, günlük alınması gereken kaloriler, günlük hareket etme ihtiyacı gibi) bize uymayabilir.
Dolayısıyla sağlıklı olmak demek sadece iyi bir dış görünüşe sahip olmak değildir. Bu yüzden sağlığın ne olduğunu iyi anladığımız vakit, daha sağlıklı olmak adına doğru hamleleri atabiliriz demektir.
(10) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/2287253
(11) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2233198
(12) researchgate.net
(13) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15161106